Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Gönderen Konu: Doğal ve Rafine Tuzun Farkı  (Okunma sayısı 1936 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı f.filiz

  • f.filiz
  • Gönüllü Üye
  • Üye
  • *
  • İleti: 571
  • Karma: +0/-0
  • Cinsiyet: Bayan
Doğal ve Rafine Tuzun Farkı
« : 28 Mart 2012, 22:52:25 »


     Doğal Tuz: Yaşam İçin Vazgeçilmez!

 
Hayat için gerekli temel besin maddelerinden biri olan doğal -işlenmemiş deniz tuzunun hayatın devamlılığını sağlayan çok önemli özellikleri vardır ancak, işlenmiş rafine tuzların zararları dolayısıyla doğal tuz da karalanmaktadır. Çünkü gerçek doğal tuz olmadan hayatın var olması mümkün değil!

Hepimiz biliyoruz ki su ve tuz, hayatın temel yapı taşlarıdır. Doğal tuz kristali, insan vücudunu oluşturan tüm elementleri içerir. Doğada bulunan 94 elementten soy gazlar hariç tüm elementler doğal tuz kristalinde mevcuttur. Bu da doğal tuzun insan vücudunda bulunan tüm doğal mineralleri ve iz minerallerini içerdiği anlamına gelir.

"DOĞALDENİZ TUZU KRİSTALİ" İLE "RAFİNE TUZUN" ORTAK YÖNÜ YOKTUR

Kullanılan rafine tuzların çoğu, sodyum klorid ve bu maalesef yaşam için gerekli olan tuzla alakalı bir yapı değil! Oysa doğal deniz tuzu kristali; sodyum ve klor gibi sadece iki element değil, vücudumuzu oluşturan tüm doğal elementleri içeriyor. Hemen hemen her konuda olduğu gibi sanayileşme doğal tuz kristalini de "temizlemeyi!" ve onu iki elemente indirgemeyi seçti ve beyaz şekere benzeyen beyaz bir zehir yarattı!

Bilimsel açıdan doğal tuz kristalinin kendine has bir yapısı vardır. Diğer tüm kristal yapıların tersine, tuzun atomik yapısı moleküler değil elektrikseldir ve tuzu değişken yapan faktör de budur. Bir kuvars (quartz) kristali, bir kap suya koyup 10 dakika sonra çıkardığımızda o hala aynı kristaldir. Yani kristal yapılı olmasına rağmen moleküler yapısı değişmemiştir. Enerjisini, frekans kalıplarını suya aktarmış olsa da kristal bozulmadan aynı kalmıştır. 

Doğal -işlenmemiş- tuz kristali suya koyulduğundaysa tuz erir ve "sole" oluşur. Sole ise, ne tuz ne de sudur, tuzun veya suyun kendi başlarına ifade ettiklerinden daha yüksek bir enerji boyutudur. Sole ısınıp su buharlaştığında geriye tuz kalır. Doğal, işlenmemiş tuzun bu form değiştirebilme kabiliyeti gıda olarak metabolize edilme ihtiyacı olmadığını gösterir. Tükettiğimiz nişasta, şekere; protein, amino asitlere; yağ, gliserin ve aside dönüşürken tuz, tuz olarak kalır. Başka bir deyişle vücudumuz tuz dışında kalan tüm gıdaları içerdikleri besinleri kullanabilmek amacıyla parçalarına ayırmak zorundadır.  Çünkü doğal tuz, sole olarak tüketildiğinde, iyonize bir formda hücrelerin kullanımı için hazırdır.

TUZ OLMADAN: DÜŞÜNEMEZ VE HAREKET EDEMEYİZ!

Vücudumuzdaki en basit fonksiyonların gerçekleşebilmesi için bile doğal tuza veya içerdiği elementlere iyonize bir formda ihtiyacımız vardır.

Örneğin: Duyularımızla algıladıklarımızı beyne iletmek sinir sistemimizin görevidir. Beyin kendisine ulaşan bilgiye göre gereken şekilde reaksiyon göstermeleri için kaslarımıza sinir hücreleri aracılığıyla gerekli bilgi ve talimatları iletir. Bu süreç şöyle oluşur:

Pozitif yüklenen potasyum iyonları, hücreyi terk ederken, hücreye giremeyen pozitif yüklü sodyum iyonları hücre zarında bir elektrik potansiyeli oluştururlar.Hücrenin dışı pozitif, içi negatif yüklü hale gelir. Bir sinir hücresi uyarıldığında zarı aniden zıt kutup haline döner ve sonuç olarak sodyum iyonlarını geçirgen hale gelir. Her sinir uyarımında, saniyenin binde biri (1/1000) gibi çok kısa bir sürede elektrik potansiyeli dönüşerek 90 mill volt enerji açığa çıkar. Ve böylelikle alınan uyarılar düşünce ve harekete dönüşür.

Sonuç olarak tuzdaki sodyum ve potasyum iyonları olmadan bu fonksiyonların gerçekleşebilmesi mümkün değildir. Bunlar olmadan tek bir düşünce veya hareket bile oluşamaz. Bir bardak su içmek gibi basit bir hareket bile, gerekli düşünce ve hareketlerin oluşabilmesi için sinirlere uyarı olarak gelen milyonlarca talimatı gerektirir. Başlangıçta düşünce vardır ve düşünce bir elektromanyetik frekanstan-alandan başka bir şey değildir. Tuz bu elektromanyetik frekansın yaratımından ve beynin emirlerinin istenen hareketi yapacak olan kas ve organlara iletilmesinden sorumludur.

GÜNLÜK TUZ TÜKETİMİ NEDİR?

Vücudumuz günlük olarak 0,1984 gr doğal-işlenmemiş tuza ihtiyaç duyarken birçok insan çok tuza doyamıyor.

Amerika'da kişi başı günlük tuz tüketimi yaş grupları arasında 11,34 gr ile 19,84 gr arasında değişiyor. Buna karşılık böbreklerimizin günlük tuz süzme kapasitesi cinsiyete, yaşa ve kişinin yapısal özelliklerine göre 4,82 gr ile 7,09 gr arasında değişiyor.

RAFİNE TUZ: VÜCUDU TAHRİP EDİYOR

Vücut, rafine tuzu saldırgan bir zehir olarak algıladığı için tüketilen rafine tuzu kendini korumak amacıyla bir an önce atmak istiyor ve bu nedenle de tüketilen aşırı miktarda tuzun süzülmesi ve atılması, başta böbreklerimiz olmak üzere tüm boşaltım sistemi üzerinde önemli bir yük ve baskı oluşturuyor. 

Vücut her zaman aşırı tuzun kendisine vereceği zararı engellemek için tuzu, izole etmeye çalışır. Bunu yaparken de hücre suyu moleküllerini kullanarak tuzu kaplar ve sodyum kloridi, sodyum ve klorid olarak iyonize ederek nötrleştirir. Ve ne yazık ki bunu yaparken, hücre suyu tamamen kaybolan hücreler de ölmektedir.

Bu durumda rafine tuz vücudun hiç de ihtiyacı olmayan oldukça asidik ödemler veya doku içinde aşırı su birikimlerine sebep oluyor ki, kadınların en önemli şikâyetlerinden biri olan selülitin temel sebeplerinden biri de bu. Vücut, hafif alkali yapıda sağlıklıdır, asidik ödemlerin vücudumuza bir faydası olmadığı gibi vücudun pH'ını asidik yöne doğru çektikleri için genel sağlığın korunmasını da zorlaştırırlar.

Vücuttan atılamayan rafine tuz ise, tekrar kristalleşerek direkt olarak eklem ve kemiklerde depolanır ki bu, artrit, gut gibi değişik türdeki romatizmal hastalıklar ile safra kesesi ve böbrek taşı oluşumlarının önemli sebeplerindendir. Tekrar kristalleştirerek saklama çözümü orta ve uzun vadede hastalıklara sebep olacak olsa da, atımını gerçekleştiremediği aşırı miktarda rafine tuzun kendisine vereceği zararı engellemek için vücudun bulabildiği tek çözümdür.

Konunun özeti şu: Her konuda olduğu gibi doğru bilgiyle doğru seçim yapmak mümkünken "suçu tuza atma"nın hiçbir manası yok!

Kullandığım tuzun nasıl bir tuz olduğuna nasıl emin olacağım diyorsanız da, hangi tuzu kullanıyorsanız kullanın önce tuzunuzu test edin, sonra karar verin. Çünkü doğal deniz tuzu diye satılan birçok tuz da maalesef öyle olmayabiliyor, ya da öyle olup dinamitleme ile çıkarıldığı için yapısı bozulmuş olabiliyor.

HAKİKİ TUZ TESTİ

1 çay bardağını yarısına kadar üzüm sirkesi ile doldurun. İçine 1 tatlı kaşığı tuz atın. 5-10 dakika seyredin. Bardaktaki sirke yeni açılmış gazlı içecekler gibi "aşağıdan yukarı doğru köpürmeye başlıyor ve bir süre sonra bulanıklaşıyorsa", o tuzu hemen ve ebediyen hayatınızdan çıkarın! Gerçeğini bulmak kaydıyla, sadece iki tuz öneriyoruz ki bunlar: 1.İşlenmemiş Keltik Sea Salt (Celtic Sea Salt) 2.İşlenmemiş Himalaya Tuz Kristali

Güncelleme: 10/04/2010
Nihal Doğan, iyilikguzellik, 02/04/2010.

Hakikat ancak deneyim olduğunda vardır...Osho

Beyz

  • Ziyaretçi
Ynt: Doğal ve Rafine Tuzun Farkı
« Yanıtla #1 : 29 Mart 2012, 09:51:21 »
Teşekkürler  ;n

Çevrimdışı Gamze

  • Kıdemli üye
  • Üye
  • *
  • İleti: 16
  • Karma: +0/-0
Ynt: Doğal ve Rafine Tuzun Farkı
« Yanıtla #2 : 29 Mart 2012, 20:41:25 »
 ;n