Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Gönderen Konu: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından  (Okunma sayısı 7394 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

janbi

  • Ziyaretçi

   " Fizyolojiyi etkilemenin yollarından birisi de duruşu, nefes almayı ve yüz ifadelerini değiştirmeyi, yani kasları kullanmayı bilmektir. Fizyolojinin temelini oluşturan; yeme, içme ve nefes almanın nedenleri üzerinde duralım.

Gün boyunca iç temsilinizi değiştirebilirsiniz; fakat sizin biokimyasal yapınız karmakarışık ise; bu yapılar beyinde bozuk temsiller yaratacaktır. Böylece vücudun tümü devre dışı kalacaktır. Öğrendiklerinizi uygulamak isteseniz bile başarıya ulaşma olasılığınız çok düşük olacaktır. Dünyanın en iyi yarış arabasının deposuna bira koyarsanız araba çalışmaz. Doğru arabaya, doğru yakıta sahip olabilirsiniz; fakat ateşleme düzeni iyi çalışmıyorsa en iyi sonuca ulaşamazsınız. Enerjinin en üst düzeye nasıl çıkarılacağına ilişkin düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Vücudunuzun verimliliği ne kadar artarsa, hisleriniz ve parlak sonuçlar elde etmek için zekanızı kullanma şekliniz, o oranda iyileşecektir.

Öncelikle enerjinin önemi ve enerjinin önemli bir kısmını açığa çıkarmanın sihirini bilmeliyiz. Beslenme konusunda birbirine zıt ve insanı şaşırtan çok sayıda görüş vardır. Bir kitap şöyle yapın, diğer kitap böyle böyle yapın der. Bir üçüncüsü de şöyle şöyle, böyle böyle yapmayın der.

Burada niçin sorusunu araştırmaktan çok, istediğimiz sonuçlar üzerinde duracağız. Bu nedenle canlı, sağlıklı kişilerin neler yaptıkları araştırılmış ve aynen uygulanarak başarılı sonuçlar alınmıştır. Burada uygulanan yöntem bir mücadele değil, bir yaşam şeklidir.

Uzun süre denenmiş bu prensipleri gelin, beraberce uygulayalım. Sekiz saat uyuduktan sonra yorgun, argın bir şekilde zor uyanıyorsanız; kan dolaşımınız kirlidir, enerji düzeyiniz uygun değildir ve fizyolojinizin çok az bir kısmını kullanıyorsunuz demektir. Fiziksel ve zihinsel yeteneklerinizi bütünüyle harekete geçirmenize olanak sağlayacak bir fizyolojiye sahip olmak istiyorsanız; aşağıdaki prensipleri on ila otuz gün deneyin. Beğenirseniz devam edersiniz, beğenmezseniz vazgeçersiniz. Sizi kimse zorlamıyor.

Güçlü, yılmaz bir fizyolojiye sahip olmak için size altı temel ilke (prensip) önerilecektir. Bunların çoğu sizin bildiklerinizle çatışacaktır. Bu ilkeler birçok kişi üzerinde denenmiş ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Bu nedenle size ters gelse bile uygulayın. Sonuçları gördükten sonra kararınızı verirsiniz.   NEFES ALMANIN GÜCÜ : Sağlığın temeli, sağlıklı bir kan dolaşımıdır. Çünkü dolaşım sistemi oksijen ve besinleri vücudun tüm hücrelerine taşıyan sistemdir. Sağlıklı bir dolaşım sistemine sahipseniz, uzun ve sağlıklı bir yaşamınız olacak demektir. Sistemin çevresi dolanımdaki kandır. Bu sistemin kontrol düğmesi nedir? Kontrol düğmesi nefes almadır. Vücudunuza uygun şekilde oksijen verebilirseniz; bu oksijen her hücrenin elektriksel sürecini uyaracaktır.

Vücudun nasıl çalıştığına biraz daha yakından bakalım. Nefes almak sadece hücrelerin oksijenlenmesini kontrol etmez, aynı zamanda vücudu koruyan beyaz hücreleri içeren lenf (akkan) sıvısının akışını da ayarlar. Lenf sisteminin görevi nedir? Bazıları onu vücudun kanalizasyon sistemi olarak düşünürler. Şimdi lenf sisteminin nasıl çalıştığına bakalım. Kan kalpten atardamarlar aracılığıyla ince, geçirgen kılcal damarlara pompalanır. Kan kılcal damarlara oksijen ve besin taşır ve bunlar hücrelerin etrafında bulunan akkana (lenf sıvısına) geçirilir. Hücreler ihtiyacı olan şeyleri bilecek kadar akıllı ya da çekicidir. Hücre kendi sağlığı için gerekli olan besin ve oksijeni alır, bir kısmı tekrar kılcal damarlara dönecek olan toksinleri (zehirleri) dışarı atar. Fakat ölü hücreleri, kan proteinlerini ve diğer zehirli maddeleri dışarı atma görevi lenf sisteminindir. Lenf sistemi de derin nefes almakla eyleme geçirilebilir.

Hücrelerin oksijen miktarını kısıtlayan fazla sıvı ve çok miktardaki toksik madde; lenf sistemi tarafından dışarıya atıldığı için vücudun hücreleri lenf sistemine bağlıdır. Sıvı, kan proteinleri hariç, ölü hücreleri ve diğer zehirli maddeleri nötralize ve tahrip eden lenf bezlerinin içinden geçer. Lenf sistemi ne kadar önemlidir? Lenf sistemi yirmi dört saat çalışmazsa, hücrelerin etrafında oluşan fazla sıvı ve kan proteinleri yüzünden insan ölür.

Kalp, dolanımdaki kanın pompasıdır, fakat lenf sistemi böyle bir pompaya sahip değildir. Lenflerde kalbin görevini, kas hareketleri ve nefes alma yerine getirir. Etkin bir lenf ve bağışıklık sistemiyle birlikte sağlıklı bir kan dolaşımına sahip olmak istiyorsanız; bu sistemleri harekete geçirecek şekilde derin nefes almak zorundasınız.

Meşhur bir lenf uzmanı olan Dr. Jack Shields son zamanlarda bağışıklık sistemi üzerinde ilginç çalışmalar yapmıştır. Shields insan vücudunun içine koyduğu kameralarla lenf sistemini temizleyen uyarıcıların neler olduğunu gözlemiştir. Bu görevi en iyi şekilde diyaframdan alınan derin nefesin yerine getirdiğini görmüştür. Derin nefes, vakum gibi kan dolaşımı aracılığıyla lenfi çeker ve vücudun toksinleri yok etme hızını artırır. Gerçekten de derin nefes ve alıştırmalar bu süreci on beş kat daha kadar hızlandırabilir.

Bu bölümde anlatılanlardan sadece derin nefes almanın önemini anlayııp uygulamak bile vücut sağlığını önemli oranda artırabilir. Yogada nefes almanın üzerinde bu kadar çok durulması bu yüzdendir ve derin nefes alma kadar vücudu temizleyen başka bir şey yoktur.

Sağlıklı olmada nefes almanın çok önemli olduğunu kavramak için sağduyunun çok zorlanması gerekmez. Sadece önemi üzerinde biraz düşünmek yeterlidir. Nobel ödüllü Dr. Otto Warburg oksijenin hücrelere etkisi üzerinde çalışmıştır. Warburg sağlıklı ve normal hücrelere verilen oksijeni azalttığında; bu hücrelerin habis haline dönüştüklerini gördü. Daha sonra benzer bir çalışmada Dr. Harry Goldblatt hiçbir hastalığı olmadığı bilinen farelerin denek olduğu bir deney yaptı. Deneyinde yeni doğmuş farelerden alınan hücreleri üç gruba ayırdı. Deney tüpüne aldığı bir grubu otuz dakika oksijensiz bıraktı. Birkaç hafta sonra bu hücrelerin bir çoğu öldü, kalanlardan bir kısmının hareketleri yavaşladı ve geriye kalanlar da habis hücre görünümünü alacak şekilde yapılarını değiştirmeye başladılar. Bu arada diğer iki grup hücre de sürekli atmosferik koşullarda oksijen alabilecek şekilde deney tüplerinde incelemeye alındılar. Otuz gün sonra Dr. Goldblatt bu hücreleri üç ayrı grup fareye enjekte etti. İki hafta sonra iki normal grup hücrenin enjekte edildiği farelerde herhangi bir anormallik görülmedi. Ancak oksijensiz bırakılan hücrelerin enjekte edildiği farelerde habis büyümenin gerçekleştiği görüldü. Bir yıl sonra aynı fareler tekrar gözlendiğinde habis büyümenin devam ettiği, normal hücrelerin ise normal kaldığı gözlendi.

Bu deney bize ne anlatıyor? Araştırmacılar hücrelerde habis ya da kanser oluşumunda temel etkenin oksijen azlığı olduğuna inanmaktadırlar. Oksijen azlığının hücrelerin yaşam kalitesini etkilediği kesindir. Sağlığımızın kalitesi de hücrelerimizin kalitesine bağlıdır. Bu nedenle sağlık için ilk öncelik, nefes almaya verilmelidir.

Sorun birçok kimsenin nasıl nefes alnacağını bilmemesidir. Üç Amerikalıdan bir tanesi kansere yakalanmaktadır. Fakat yedi Amerikalı atletten ancak bir tanesi kansere yakalanmaktadır. Yukarıdaki deneyler bu durumu açıklığa kavuşturmaktadır. Atletler dolaşan kana en hayati elementi, yani oksijeni vermektedir. Bir diğer açıklama da lenf sisteminin hareketini uyararak bağışıklık sisteminin en üst düzeyde çalışmasını sağlamaktadır.

Sistemi temizlemek için en etkin nefes alma şekli nedir? Bir birim zamanda nefes alıyorsanız; dört birim içinizde tutmalısınız, iki birim zamanda dışarı vermelisiniz. Dört saniye nefes alıyorsanız; on altı saniye içinizde tutup, sekiz saniyede dışarı vermelisiniz. Nefesi niçin bir birimde alıp iki birimde veriyorsunuz? Lenf sistemi aracılığıyla toksinleri atmak için. Nefesi niçin dört birim tutuyorsunuz? Kan ve lenf sistemini tam olarak oksijenlendirmek için. Nefes alırken kan sisteminden vakumda olduğu gibi tüm toksinleri dışarı atabilmek için karın bölgesinin en altından nefes almaya başlanmalıdır.

Spordan sonra ne kadar açlık hissedersiniz? Beş kilometre koştuktan hemen sonra oturup kocaman bir biftek mi yersiniz? Şüphesiz hayır. Spordan hemen sonra derin derin nefes alırız. Çünkü o anda vücudun en çok ihtiyaç duyduğu şey oksijendir. Bu nedenle sağlıklı yaşamanın ilk prensibi derin nefes almaktır. Günde en az üç defa yukarıdaki kurala göre on derin nefes almalısınız. Nefes alışlar burundan, verişler ağızdan yapılmalıdır. Uzun süre nefes alacağım diye kendinizi zorlamamalısınız. Bu süre, zamanla yavaş yavaş artacaktır. Günde en az üç defa on derin nefes almaya başlarsanız; sağlığınızda büyük gelişmeler olacağını göreceksiniz. İyi nefes almanın sağladığı faydayı sağlayacak hiçbir vitamin ilacı ya da yiyecek yoktur.

Genel olarak nefes almanın uygun yollarından birisi de havayla alıştırma yapmak anlamına gelen aerobik yapmaktır. Koşmak güzel, fakat streslidir. Yüzmek mükemmeldir. En iyi aerobiklerden birisi de trambolin yapmaktır. Tüm bu alıştırmaları kurallara uygun olarak yapmak gerekir.   SUCA ZENGİN YİYECEKLER YİYİNİZ : Yeryüzünün yüzde yetmişi suyla kaplıdır. İnsan vücudunun yüzde sekseni sudur. Yiyeceklerimizin çok büyük kısmının sulu yiyeceklerden olmasına ne dersiniz? Yiyeceklerimizin yüzde yetmişinin sulu yiyeceklerden olması gerekir. Sulu yiyecek ya da gıdalar taze meyve, sebze ya da bunların taze olarak sıkılmış sularıdır.

Bazı kişiler sistemi temizlemek için günde 8-12 bardak su içmeyi önermektedirler. Bu çok uygun bir öneri değildir! Öncelikle sularımızın çoğu içmeye uygun değildir. Bunların birçoğunda florin, klorin, mineral ve diğer toksik maddeler vardır. En iyisi damıtılmış su içmektir. Ne cins su içerseniz için vücudunuzu suya boğarak temizleyemezsiniz. İçeceğiniz su miktarını, susuzluk belirlemelidir.

Vücudunuzu su seliyle temizlemek yerine; yapacağınız tüm iş, suca zengin gıdaları yemektir. Suca zengin gıdalar meyveler, sebzeler ve filizler olmak üzere üç ayrı gruba ayrılabilir. Bunlar size temizlenme, canlılık dahil bol miktarda su sağlayacaktır. İnsanlar az sulu gıdalarla diyet yaptıklarında, vücudun işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirmesi hemen hemen olanaksızdır. "Yaşam ve Sağlığın Yasaları" isimli kitabında Alexander Bryce şunları yazmaktadır : "Vücuda gereğinden fazla su verildiğinde, kan daha yüksek bir yoğunluğa sahip olacak ve hücre ya da dokular zehirli artıkları tam olarak dışarı veremeyeceklerdir. Böylece vücut kendi artıklarıyla zehirlenecektir. Bu nedenle vücuda yeterli suyu vermenin öneminden daha fazla söz etmeye gerek yoktur."

Diyetiniz vücudunuzun temizleme sürecine yardımcı olmalıdır, vücudu sindirilemeyen yiyecek maddeleriyle yüklememek gerekir. Vücudun içinde artık maddelerin oluşumu hastalığı davet eder. Vücudunuzu ve kan dolaşımınızı artık maddelerden ve toksik zehirlerden mümkün olduğu kadar uzak tutmanın bir yolu, vücudun ayırıcı (seçici) organlarını sindirilmeyen maddelerle zorlamayı en aza indirgemektir. Diğer yol da böyle artıkların elenmesine ve sulandırılmasına yardım edecek yeterli suyun sağlanmasıdır. Dr. Bryce yazısını şöyle sürdürüyor: "Kimyada su kadar çok çeşitli katı maddeyi çözen başka bir çözücü bilinmemektedir. Bu nedenle tüm beslenme sürecinde yeterli miktarda su sağlanmalıdır ki felç etkisi yaratan toksik ve artık maddeler; çözülmeden sonra böbrekler, deri, bağırsaklar ve ciğerler aracılığıyla dışarı atılabilsinler. Bunun tersi yapılırsa toksik maddeler vücutta birikecek ve her cins hastalığın oluşmasına neden olacaktır."

En büyük katil niçin kalp hastalıklarıdır? Niçin biz kırk yaşında tenis kortunda kalp krizinden gidenlerin hikayelerini duyuyoruz? Bir neden, onların hayatları boyunca sistemi tıkamak için uğraşmalarıdır. Tekrar hatırlayalım hayatımızın kalitesi, hücrelerimizin kalitesine bağlıdır. Biz kan kan dolaşımını artık maddelerle doldurursak, oluşan kirli çevre, kuvvetli, canlı, sağlıklı hücrelerin yaşamasına, duygusal yönden dengeli bir yaşam için gerekli biokimyasal yeteneğin oluşmasına engel olur. Nobel ödüllü Dr. Alexis Carrel 1912`de bu teoriyi ispatlamak için bir deney düzenledi. Carrel tavuk dokularının (normal olarak ortalama ömürleri on bir yıldır) gerekli beslenmesini sağlayarak ve kendi yarattıkları artıklarından arındırarak sürekli olarak yaşamalarını sağladı. Bu hücreler otuz dört yılın sonunda hala canlıydılar. Deneyin başarılı olduğu kabul edilerek 34 yıl sonra deneye son verildi.

Sizin diyetinizin yüzde kaçı suca zengin gıdalardan oluşmaktadır? Geçen hafta yediklerinizin bir listesini yapın ve yüzde kaçının suca zengin gıdalardan oluştuğunu hesaplayın. Bu oran %15 civarında ise vücudunuzu yok edecek şekilde besleniyorsunuz demektir. İsterseniz kanser ve kalp krizinden ölenlerin yedikleri gıdalarla istatistikleri inceleyin.

Doğayı incelerseniz en büyük ve en güçlü hayvanların otçul hayvanlar olduğunu göreceksiniz. Goril, fil, gergedan ve diğerleri sadece suca zengin yiyecekleri yerken, bir de akbabayı düşünün. Akbabaların görünüşüne bakın! Niçin kötü görünüyor? Çünkü suca zengin gıdalar almıyorlar. Kuru ve ölü gıdalar alırsanız nasıl görüneceğinizi tahmin edin? Bu noktada yarı şaka yapıyorum. Bir zincir ancak en zayıf halkası kadar kuvvetli olabilir. Aynı şey vücudumuz için de geçerlidir. Kendinizi canlı hissetmek istiyorsanız sağduyu suca zengin yiyecekler yemenizi söylüyor. Diyetinizin %70`nin suca zengin gıdalardan oluştuğundan nasıl emin olacaksınız? Gerçekte bu gayet basittir. Şu andan itibaren her yemekte kesin olarak salata yiyin. Arasıra atıştırmak için ulaşabileceğiniz yerlere şekerlemeler yerine, meyveler koyun. Farkı, kendinizi daha iyi ve güçlü hissettiğinizde göreceksiniz.   YEMEK LİSTENİZİ UYGUN GIDALARDAN OLUŞTURUN : Bir süre önce Dr. Steven Smith 100. doğum gününü kutluyordu. Kendisine uzun yaşamanın sırrı sorulduğunda "Midenize ilk elli yılda iyi bakın, gelecek elli yılda o size bakacaktır" şeklinde cevap vermiştir. Doğru söze ne denir!

janbi

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #1 : 30 Kasım 2007, 11:38:15 »
Yemek listeleri konusunda çalışan çok sayıda bilim adamı vardır. Bunlardan en ünlüleri Dr. Herbert Shelton`dır. Fakat bu konuda yoğun olarak ilk araştırmayı, köpeklerde yaptığı uyarıcı deneyleriyle meşhur olan Dr. Ivan Pavlov yapmıştır. Bazıları liste yapmanın çok karmaşık bir iş olduğunu düşünürler. Oysa, gerçekte bu iş basittir. Bazı yiyecekler diğerleriyle birlikte yenmemelidir. Değişik tipte yiyecekler değişik tipte sindirici sıvıları gerektirir. Sindirici sıvıların hepsi birbiriyle uyum içinde değildir.


Örneğin patatesle eti birlikte mi yiyorsunuz? Peynirle ekmek, sütle tahıl, balıkla pirinç mi yiyorsunuz? Bu bileşimler sizin iç sisteminizi tahrip edecek ve enerjinizi yok edecektir dersem ne dersiniz? Saçma diyeceksiniz, ama, söylenenler doğrudur.

Bu bileşimlerin niçin tahrip edici olduğunu ve şimdi kendi kendinize harcadığınız büyük miktardaki sinir enerjisini açıklamaya çalışalım. Farklı yiyecekler farklı şekilde sindirilir. Nişastalı yiyecekler (pirinç, ekmek, patates vb.) başlangıçta ağızda oluşan pityalin enzimiyle sindirilir ki bu enzim alkalin ihtiva eder. Proteinli yiyecekler (et, süt ürünleri, çerezler) hidroklorik asit ve pepsinle sindirilir ki, bunlar asit içerirler.

İki zıt karakterli madde, yani alkali ve asit, ortamda aynı zamanda çalışmazlar. Bunlar birbirlerinin etkilerini yok (nötralize) ederler. Proteinle birlikte nişasta yerseniz, sindirim zayıflar ya da gerçekleşmez. Sindirilmeyen yiyecekler, mayalanma ve ayrışan bakterilerin üremesi için uygun ortamı oluştururlar. Böylece sindirim bozukluğu ve gaz artar.

Uyumsuz yiyecek bileşimleri enerjinizi çalar ve enerji kaybı da hastalık için uygun bir ortam sağlar. Bu durum fazla asitin oluşmasına neden olur. Fazla asit de kanın kalınlaşmasına ve dolayısıyla sistemin daha yavaş akmasına neden olduğu için, vücudun oksijenini azaltır. Yılbaşı yemeğinden sonra kendinizi nasıl hissettiğinizi hatırlayınız. Böyle ağır yemekler; sağlığa, kan dolaşımına ve enerjik fizyolojiye zararlıdır. Bu nedenle yatıştırıcı ve mide düzenleyici ilaçlar en çok satılan ilaçlar arasındadır. Uygun yemek listesi düzenlemek bu sorunların çözümü için çok daha akılcı bir yoldur.

Bunun da en basit yolu her yemekte bir tek yoğun gıda almaktır. Yoğun gıda nedir? Suca zengin olmayan her yiyecek yoğundur. Örneğin biftek yoğun, karpuz ise suca zengin bir gıdadır. Bazı kimseler yoğun gıda tüketimlerini azaltmak istemezler. Bu durumda nişastalı, karbonhidratlı ve proteinli yiyecekleri beraberce aynı öğünde yememelisiniz. Patatesle eti bir arada yemeyiniz. Bunların her ikisinden de vazgeçemiyorsanız birisini öğle yemeğinde, diğerini akşam yemeğinde yiyin. Bunu yapmak çok zor değildir. En iyi lokantalarda bile patatessiz biftekle salata ve haşlanmış sebze isteyebilirsiniz. Bu listeyi kimse tuhaf karşılamayacaktır. Burada sorun yoktur, çünkü proteinle birlikte salata ve sebze, suca zengin yiyecekler vardır. Diğer yandan çok miktarda patatesle, salata ve sebze de yiyebilirsiniz. Böyle bir yemekten sonra kendinizi hala aç hisseder misiniz? Sanmıyorum.

Yedi-sekiz saat uyuduktan sonra sabahleyin yorgun mu kalkıyorsunuz? Nedenini biliyor musunuz? Çünkü siz uyurken vücudunuz, midenize indirdiğiniz uyumsuz yiyecekleri sindirmek için fazla mesai yapmaktadır. Birçok kimse, başka hiçbir şeye harcamadığı kadar sinir enerjisini sindirim için harcamaktadır. Uygun olmayan yiyecek bileşimi yendiğinde bunların sindirimi sekiz, on, on iki, on dört saat, hatta daha fazla sürebilir. Uygun yiyecekler alındığında vücut bunları etkin bir şekilde sindirir ve sindirim ortalama üç-dört saatte biter. Böylece sindirim için enerjinizi boşa harcamamış olursunuz. (Uygun bir yemekten sonra en az üç ya da üçbuçuk saat beklemeden başka bir yiyecek yemeyiniz. Aynı zamanda yemekte içilen sıvılar, sindiricileri sulandırarak sindirim sürecini yavaşlatır.)

Uygun yemek listeleri için Dr. Herbert Shelton`un "Kolay Yemek Listesi Düzenlemek" isimli kitabından yararlanabilirsiniz. Şimdilik prensipleri uygulamak yeterlidir.   KONTROLLÜ TÜKETİM YASASI : Yemeyi seviyor musunuz? Ben de seviyorum. Daha çok nasıl yeneceğini öğrenmek mi istiyorsunuz? Az yiyin! Böylece çok yemek için zamanınız olacaktır.

Yapılan birçok tıbbi çalışma da aynı şeyi göstermiştir. Hayvanların yaşam sürelerini uzatmanın en emin yolu yedikleri yiyecek miktarını azaltmaktır. Bu konuda en ünlü deneylerden birisini Dr. Clive McCay yapmıştır. Dr. McCay deneyinde; denek farelerin yiyecek miktarını yarı yarıya azalttı ve farelerin ömrü iki kat arttı. Benzer fakat daha ilginç deneyi daha sonra Dr. Edward J. Masaro yaptı. Dr. Masaro, denek fareleri üç ayrı gruba ayırdı. Birinci gruba istediği kadar yiyecek verildi, ikinci grubun yiyecek miktarı yüzde altmış azaltıldı ve üçüncü gruba da istedikleri kadar yiyecek verildi fakat burada protein miktarı yarı yarıya azaltıldı. 8-10 gün sonra birinci grubun yüzde on üçü, yiyecek grubu yüzde altmış azaltılan ikinci grubun yüzde doksan yedisi, üçüncü grubun yüzde ellisi yaşıyordu. Kısaca az yiyin çok yaşayın! Daha da çok yaşamak istiyorsanız suca zengin gıdalar yiyin.   MEYVELERİ DOĞRU YİYİN : En mükemmel yiyecek meyvedir. Vücudumuza en çok yararı olan ve sindirim için en az enerji gerektiren yiyecek meyvedir. Beyin sadece glikozla çalışır. Meyvelerde bulunan meyve şekeri kolayca glikoza dönüşür ve birçoğu da %90-95 su içerirler. Bu da meyvelerin aynı zamanda hem beslenme, hem de temizleme görevi yaptığını gösterir.

Buradaki tek sorun birçok kimsenin meyvenin nasıl yeneceğini bilmemesinden kaynaklanmaktadır. Meyve daima aç karna yenmelidir! Çünkü meyvenin çok büyük bir kısmı midede sindirilmez. Meyve ince bağırsaklarda sindirilir. Meyve yendikten birkaç dakika sonra ince bağırsaklara geçer ve şekerini orada bırakır. Fakat midenizde et, patates, nişasta gibi şeyler varsa; meyveler midede kalır ve mayalanmaya başlar. Hiç büyük bir yemekten sonra tatlı yerine meyve yiyip sonra rahatsız bir şekilde bütün gece boyunca geğirip durmadınız mı? Bunun nedeni meyvenin uygun şekilde yenmemesidir. Meyve aç karına yenir. En iyi meyve taze olanıdır, ya da taze sıkılmış meyve suyudur. Teneke kutu ya da şişelerdeki meyve sularını içmek pek doğru değildir; çünkü şişeleme ve kutulama sırasındaki işlemler meyve suyunun asitik karakterli olmasına neden olabilir. Satın alabileceğiniz en değerli şeyi satın almak ister misiniz? Meyve sıkacağı satın alın. Arabanız var mı? Arabayı hemen satıp bir meyve sıkacağı alın! O sizi çok daha uzağa götürecektir. Unutmayın meyve suyu aç karına içilecek. Meyve suyu çok çabuk sindirlir ve 15-20 dakika sonra yemeğe başlayabilirsiniz.

Dr. William Castillo da kalp hastalıklarına karşı yenmesi mümkün en uygun gıdanın meyve olduğunu söylemektedir. Castillo meyvelerde bulunan bioflavinoid`in (biyolojik sarı renkli boya) kanın kalınlaşmasını ve damarların tıkanmasını önlediğini öne sürmektedir. Meyve aynı zamanda kılcal damarları güçlendirir. Kılcal damarların zayıf olması, iç kanamalara ve kalp krizlerine yol açar.

Bir maraton koşucusu diyetinde meyveleri uygun kullanmaya başladıktan sonra; maraton derecesi 9.5 dakika azaldı, dinlenme süresi yarıya indi ve Boston maratonunda ilk kez dereceye girdi.

Meyve konusunda son bir noktanın daha akılda tutulması gerekir. Güne nasıl başlamalıdır? Kahvaltıda neler yenmelidir? Yataktan kalkar kalkmaz çok miktarda yiyecekle vücudu tıkamak ve sonra bütün gün bunları sindirmeye çalışmak uygun mudur? Elbette değildir.

Kahvaltıda sindirimi kolay ve hemen enerji verecek meyve şekeri içeren ve vücudu temizleyen yiyecekler yenmelidir. Bütün gün boyunca mümkün olduğu kadar rahat etmek istiyorsanız, kahvaltıda sadece taze meyve yiyin ya da taze olarak sıkılmış meyve suyu için. Sadece meyve ile kalabildiğiniz süre uzadıkça, vücudunuzun temizlenme olasılığı o oranda artacaktır. Eğer kendinizi kahve vb. işe yaramaz şeylerle yüklemekten de vazgeçerseniz; kendinizi ne kadar canlı ve enerjik hissedeceğinize inanamayacaksınız! On gün için bunları deneyin ve sonuçlarını görün!   AZ PROTEİN TÜKETİN : Bir yalan yeteri kadar büyük ve yeteri kadar yüksek sesle söylenirse, kişiler buna eninde sonunda inanacaktır! Yeryüzünde sağlıklı olmak için çok protein tüketilmesi gerektiği kadar büyük yalan söylenmemiştir! Neden insanlar çok protein tüketmek eğilimindedir? Bazıları daha çok enerjiye sahip olmak için, bazıları dayanıklılıklarını artırmak için, bazıları kemiklerini güçlendirmek için çok protein gerektiği düşüncesindedirler. Proteinin fazlası bu isteklere ters etki yapar.

Bir kimsenin ne kadar proteine ihtiyacı olduğunu araştırmaya çalışalım. Kişinin en çok proteine ihtiyacı olduğu zaman nedir? Sanırım en çok bebekken proteine ihtiyaç vardır. Anne sütünün bebeğin ihtiyacı olan her gıdayı sağladığı bugün için kabul edilen bir gerçektir. Doğum esnasında anne sütündeki %2,38 oranında protein bulunur, altı ay sonra anne sütündeki protein miktarı %1,2-1,6 arasında bir orana düşer. O halde çok miktarda protein almamız gerektiği düşüncesi nereden geliyor?

Gerçekte hiç kimse ne kadar proteine ihtiyacımız olduğunu kesin olarak bilmiyor. Çeşitli araştırmalar farklı rakamlar veriyorlar. Bunların kesin olmadıklarını kendileri de belirtiyorlar.

Günde 56 gr. protein alınması gerektiğini bildiren Ulusal Bilimler Akademisine (National Academy of Sciences), bu rakama nasıl ulaştıklarını sorduk. Gerçekte bu rakamın 30 gr. olduğunu fakat 56 gr. olarak açıkladıklarını söylediler. Onlar aynı zamanda fazla alınan proteinin idrar sistemini aşırı çalıştırdığını ve yorgunluk yarattığını söylediler. Buna rağmen neden o kadar çok protein alınmasını önerdikleri sorulduğunda cevap vermediler.

Enerji için ne kadar proteine ihtiyacımız vardır? Vücudumuz enerjiyi nasıl kullanır? Enerji için önce meyve şekeri kullanılır, bu da sırasıyla meyvelerden, sebzelerden ve filizlerden elde edilir. Sonra nişastadan daha sonra da yağdan enerji sağlanır. Enerji için en son kullanılan şey proteindir. Proteinin dayanıklılık sağladığı fikri nereden gelmektedir? Fazla protein vücutta fazla nitrojen oluşmasına, fazla nitrojen de yorgunluğa yol açar. Vücut yapıcılar vücutlarına protein yüklerler, fakat onların maraton koşma yetenekleri ne durumdadır! Proteinin kemikleri sertleştirdiği iddiası da yanlıştır. Bunun tersi doğrudur. Proteinin çok fazlası osteoporosisle sürekli ilişkiye geçer. Bu da kemiklerin yumuşamasına ve zayıflamasına neden olur. En güçlü kemikler etyemezlere aittir.

Protein almak için et yememenin yüzlerce nedenini sayabilirim. Protein metabolizmasının yan ürünlerinden birisi de amonyaktır. Bu durumun iki önemli sonucunu anlatayım. Birincisi et yüksek oranda ürik asit ihtiva eder. Ürik asit yaşayan hücrelerin ürettiği zararlı ve artık maddelerden birisidir. Böbrekler ürik asidi kan dolaşımından alırlar, mesaneye gönderirler. Mesaneden de dışarı atılır. Ürik asit çabuk ve bütünüyle kandan alınmadığından, bunlar dokularda birikecek ve gut hastalığı ya da mesanede taş oluşmasına neden olacaklardır. Böbreklere ne olduğunu sormayın, lösemi hastalarının kanlarında genellikle çok miktarda ürik asit bulunmaktadır. Ortalama bir et parçasında 14 ürik asit bulunur. Vücut bir günde ortalama sadece 8 ürik asiti zararsız hale getirebilir. Ete tadı veren ürik asittir. Etten kanın alınması demek, etin lezzetini azaltmak demektir. Lezzetsiz birşey yemek ister misiniz?

janbi

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #2 : 30 Kasım 2007, 11:38:31 »

Et; çürütücü bakteriler ihtiva eder. Kalın bağırsak bakterileri, çürütücü bakterilerdir. Dr. Say Milton Hoffman bu durumu şöyle açılıyor: "Hayvan canlı olduğu sürece emici süreç, çürütücü bakterilerin kalın bağırsaklardan hayvanın içine geçmesine engel olur. Hayvan öldükten sonra osmotik süreç durduğu için çürütücü bakteriler kolonlardan tırmanarak dışarı çıkar ve etin içine yerleşirler. Bu da etin yumuşamasına neden olur." Et dinlendikçe yumuşaklığı, dolayısıyla çürütücü bakteri miktarı artar.

Diğer uzmanlar da "Ette gübreyle aynı karakterde bakteriler vardır ve bu bakteri sayısı bazı etlerde taze gübrede olandan daha fazladır. Bütün etlere kesim sürecinde mikrop bulaşabilir ve bu mikropların sayısı depolama süresi arttıkça artar" görüşündedirler. Sizin yemek istediğiniz şey bu mu? Mutlaka et yemek istiyorsanız hayvanın çayırda otladığından, yani hormon almadığından emin olmalısınız ve yediğiniz et miktarını önemli oranda azaltmalısınız.

Burada basitçe et yemezseniz sağlıklı olursunuz ya da et yerseniz sağlıklı olamazsınız demek istenmiyor, diğer kurallara uymayan etyemezlerden çok daha sağlıklı olan, çok sayıda et yiyen kimse vardır.

Fakat şu andan itibaren diğer canlıların deri ve etlerini yememeye karar vererek daha sağlıklı ve mutlu olabileceğinizi bilmelisiniz. Pisagor, Sokrates, Aristo, Leonardo da Vinci, Isaac Newton, Voltaire, Henry David Thoreau, George Bernard Shaw, Benjamin Franklin, Thomas Edison, Dr. Albert Schweitzer, Mahatma Gandhi`nin ortak özellikleri nedir biliyor musunuz? Hepsi etyemezdir. Herhalde bu grup modellemek için fena bir grup değil.

Süt ürünleri daha mı iyidir? Bazı bakımlardan etten daha kötü olabilirler. Her hayvan kendi cinsine uygun elemanlar dengesine sahiptir. İnek dahil birçok hayvanın sütünü içmek birçok sorunun ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin, inek sütünün içindeki güçlü büyüme hormonları buzağıları iki yıl sonra olgunluk kilolarına ulaştıracak yapıdadır. Doğumda 45 kilo olan buzağı olgunluğa erişince 500 kg. olur. İnsan ise 3-4 kg. arasında doğar 70-80 kg.`a ulaşıncaya kadar 21 yıl geçer. Bu durumun toplumumuz üzerinde çok ters etkileri vardır. Süt ürünleri konusunda uzman olan Dr. William Ellis bu ürünlerin etkilerini aşağıdaki gibi açıklıyor. Bunlar kan dolaşımını etkiler. Alerji olmak ve sistemi tıkamak istiyorsanız süt için. Ellis öne sürdüğü nedenlerle, ancak çok az sayıda yetişkinin inek sütündeki proteini metabolize edeceğini ileri sürmektedir. İnek sütünün ana proteini kazeindir. Kazein inek sağlığı için inek metabolizmasının ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Bu kazeine insanın ihtiyacı yoktur. Gerek bebekler gerekse yetişkinler kazeini sindirmekte çok güçlük çekerler. Ona göre en azından bebekler kazeinin %50 veya daha fazlasını sindiremezler. Kısmen sindirilen bu proteinler genellikle kana karışırlar, dokuları rahatsız ederler ve alerjiye karşı hassaslık yaratırlar. Eninde sonunda karaciğer kısmen sindirilmiş inek proteinlerini dışarı atmak zorundadır ve bu da bütün vücudun boşaltım sistemi için gereksiz bir yüktür. Bunun tersine insan sütünde bulunan laktalbumin proteini, insanlar tarafından kolayca sindirilebilir. Sütü kalsiyum için içenler de yanılıyorlar; çünkü 25.000 kişi üzerinde yapılan testlerde günde üç ve daha fazla bardak süt içenlerin kalsiyumlarının en düşük düzeyde olduğu görülmüştür.

Ellis`e göre kalsiyum almak istiyorsanız, bol miktarda yeşil sebze, susam yağı, fındık ve fıstık yiyin. Bunların hepsi kalsiyum bakımından zengin ve vücudun kolayca kullanabileceği yiyeceklerdir. Burada bir noktaya çok dikkat etmek gerekir. Eğer çok miktarda kalsiyum alırsanız bunlar böbreklerde birikir ve böbrek taşı yapar. Kan yoğunluğunu nispeten düşük düzeyde tutabilmek için yenilen kalsiyumun %80`ini vücut dışarı atar. Örneğin şalgam cinsi yeşilliklerde sütün iki katı kalsiyum vardır. Birçok uzmana göre insanlar yeterli kalsiyumu şu ya da bu şekilde alabilir, bu konuya özel olarak dikkat etmeleri gerekmez.

Sütün vücuttaki temel etkisi nedir? Süt balgam yapar. Bu balgam da vücudun görevini iyice zorlaştıracak şekilde ince barsağı sertleştirir ve buradaki herşeye yapışarak tıkaç görevi yapar. Peynir nasıldır? Peynir de sütün yoğunlaştırılmış şeklidir. Bir kilogram peynir elde etmek için kaç kilogram süt kullanılması gerektiğini göz önüne alın. Sadece peynirdeki yağ miktarı bile az peynir yenmesi için yeterli nedendir. İlla peynir yemek istiyorsanız, bir büyük tabak salatanın üzerine biraz peynir rendeleyebilirsiniz. Böylece peynirin tıkama etkisini suca zengin gıda ile dengeleyebilirsiniz. Bazıları için peynirden vazgeçmenin çok zor olacağını biliyorum. Pizza ve eritme peyniri sevebilirsiniz. Yoğurt nasıldır? O da süt ve peynir kadar kötüdür. Dondurma nasıldır? Sizin en iyi olmanızı destekleyecek birşey değildir. Buna rağmen onun şahane tadından ve dokusundan vazgeçmek zorunda değilsiniz. Meyve suyu yapıcısı aracılığıyla donmuş muzdan aynı tadı ve dondurma hissini veren birşey yapabilirsiniz. Bu vücudunuzu bütünüyle besleyecek bir gıdadır. Süzme peynir nasıldır? Süt ürünleriyle uğraşanların peynirlerini kalınlaştırmak ve onları birbirine yapıştırmak için neler kullandıklarını biliyor musunuz? Paris Plasteri adı verilen bir kalsiyum sulfat kullanmaktadırlar. Şaka yapmıyorum. Kaliforniya`da kullanılması yasak olmasına rağmen Federal Standartlara göre serbesttir. Bununla birlikte izin verilen herhangi bir yerde üretilen süzme peynir Kaliforniya`ya gönderilebilir ve orada satılabilir. Temiz, kolay dolaşabilen bir kan dolaşımı yaratmaya çalışırken, onu Paris Plasteriyle doldurmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edebiliyor musunuz?

Niçin daha önce süt ürünleri hakkında böyle şeyler işitmemiştik? Geçmişten gelen koşullanma ve inanç sistemleri gibi bunun birçok nedeni vardır. Bir diğer neden de Federal Hükümetin süt ürünleri fazlası için her yıl 2.5 milyar Dolar ödemek zorunda olması olabilir. Gerçekten de 11/8/83 tarihli The New York Times`a göre, hükümeti çok yağ tüketiminin tehlikeli olduğuna ilişkin kampanyalarıyla doğrudan çelişkili bir şekilde, süt ürünlerinin tüketimini artırmak için yeni bir strateji geliştirmektedir. Şu anda hükümetin depolarında 400 milyon kg. toz süt, 130 milyon kg. yağ, 300 ton peynir bir kambur olarak durmaktadır. Aklıma gelmişken belirtmeliyim ki, bu süt endüstrisine bir saldırı değildir. Bana göre bu endüstride çalışanlar bizim kültürümüzün en ağır işçilerindendir. Bu benim sağlığımın desteklenmemesine karşılık, benim onları destekleyeceğim anlamına gelmez.

Ben de sizin şu anda bulunduğunuz yoldaydım. Pizza en çok sevdiğim yiyecekti. Ondan vazgeçmeyi düşünemezdim. Fakat o tarihten bu yana kendimi o kadar çok iyi hissediyorum ki, bir milyon yıl geçse bile geri dönme olasılığım yok. Aradaki farkı tanımlamaya çalışmak, hiç gül koklamamış birisine gülün kokusunu anlatmaya benzer. Belki siz bir karar vermeden önce gülü koklamaya çalışırsınız. 30 gün için süt içmeyerek ve süt ürünlerini azaltarak, vücudunuzda hissettiklerinize göre karar verirsiniz.

Niçin karar vermeden önce tüm ilkeleri denemiyorsunuz? Önünüzdeki on gün, otuz gün ya da hayatınız boyunca uygulayarak, yapmak istediklerinize destek olacak şekilde canlılık hissi ve enerji verip vermediği konusunda bir karar verin. Size küçük bir uyarıda bulunayım. Lenf sisteminizi uyaracak şekilde etkin nefes almaya ve %70 sulu gıda içeren şekilde yemek listenizi doğru biçimde düzenlemeye başlarsanız; ne olur? Dr. Bryce`ın suyun gücü hakkında söylediklerini hatırlayınız. Çok az çıkış kapısı bulunan bir binada çıkan bir yangın gördünüz mü? Herkes aynı çıkış kapısına doğru hücum eder. Vücudunuz da aynı şekilde çalışır. O sizin sisteminizde yıllardır biriken artıkları temizlemeye başlayacak ve yeni enerjiniz onu mümkün olduğu kadar çabuk yapacaktır. Bu sizin soğuk algınlığına yakalandığınızı mı gösterir? Hayır, soğuk yediğinizi gösterir. Soğuğu yıllardır süren kötü yeme alışkanlığınızla yarattınız. Şimdi sizin vücudunuz, geçirgen organlarınıza yıllarca kan ve dokularınızda biriken zararlı maddeleri dışarı atmak için, enerji veriyor olabilir. Çok az kimse dokularından kan dolaşımına baş ağrısı yapacak kadar zehir alabilir. Fazla balgamın ciğerleriniz yerine mendilinizi doldurması daha iyidir. Baş ağrısı yıllardır kötü alışkanlıklarınızdan ötürü birikenleri temizlemek için ödenen çok az bir ücrettir. Çoğu kimsede böyle negatif tepkiler görülmez, aksine kendilerini daha enerjili ve iyi hissederler.

Biraz durun ve kendinizi bu kavramları bir ay uygulamış olarak hayal edin. Etkin nefes alma ve beslenmeden sonraki değişmiş biyokimyasal yapınızla kendinizi görün. Tüm sisteminize zindelik kazandıracak şekilde gününüze kuvvetli, temiz, on derin nefes alarak başlarsanız ne olur? Her güne kendinizı hazır, neşeli ve kontrollü olarak başlarsanız ne olur? Sağlıklı, temizleyici, suca zengin yiyecekleri yemeye başlarsanız ve sisteminizi tıkayan, baskı yapan süt ve et ürünlerini yemeyi keserseniz ne olur? Sorunlarınızla başa çıkmayı sağlayacak enerjiyi verecek şekilde uygun yemek listeleri düzenlemeye başlarsanız ne olur? Gece boyunca olabileceklerinizi deneyebilecek canlılıkta olmanızı sağlayacak hislerle, her gece yatağa giderseniz ne olur? Her rüyanızı gerçekleştirebilecek enerjiye sahip bir sağlığa sahipmiş gibi davranırsanız; ne olur?

Bu kişiye bakar ve gördüklerinizden hoşlanırsanız; siz de önerdiklerimi kolayca benimsersiniz! Bunun için çok değil, az bir disiplin yeterlidir; çünkü eski alışkanlıklarınızı bir kere kırınca bir daha geri dönmezsiniz. Her disiplinli çabanın birden çok ürünü vardır. Bu nedenle ne görmek istiyorsanız öyle davranın. Bugün başlayın, hayatınız sonuna kadar değişecektir.

Şimdi sonuçları üretmek için; kendinizi en iyi duruma nasıl sokacağınızı biliyorsunuz. Şimdi keşfedelim...   "

  
ANTHONY ROBBINS`in   "SINIRSIZ GÜÇ"    adlı kitabından

http://www.6dtr.com/1.php?dosya=BESLENME/SinirsizGuc
      
  

Çevrimdışı muhterem

  • Üye
  • *
  • İleti: 741
  • Karma: +0/-0
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #3 : 30 Kasım 2007, 12:49:10 »
Janbi, çok teşekkür ederim.Bunlar o kadar değerli bilgiler ki ayrı bir yerde saklıyacağım.Ben besinlerin birbiriile olan etkileşimleri hakında bilgi ararken bu yazıyı yazdın.Süpersin.
Tekrar teşekkürler. :)
Kendin İçin Birşey Yapmayacaksan ; Kim Yapacak ?
Başkası için bir şey yapmayacaksan ;Varolma'nın Anlamı Ne?
Şimdi Yapmayacaksan ; Ne Zaman ?

Çevrimdışı astanga_yoga

  • Üye
  • *
  • İleti: 45
  • Karma: +0/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Yoga Antalya
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #4 : 30 Kasım 2007, 14:35:28 »
DEGERLİ BİLGİLERİN İÇİN TEŞEKKÜRLER, UMARIM BİZLERİ BİLGİLENDİRMEYE DEVAM EDERSİN

SEVGİYLE KALIN......

janbi

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #5 : 30 Kasım 2007, 17:31:29 »
Ben teşekkür ederim.
Muhterem bende alkalik ve asidik besinler konusunu  araştırıyorum bu sıralar.
Bu yazıyı da bu araştırmalar sırasında buldum.Genel bir paralellik yaşıyoruz sanırım çalışmalarda :)

irem

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #6 : 01 Aralık 2007, 18:28:07 »
Ben de çıktılarını alıp,sindirerek daha iyi anlamaya çalışacağım.Teşekkür ederim Janbi,beslenmemizle ilgili "neden"leri bularak,bilerek yol almak çok güzel. ;m<

Yonca Güler

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #7 : 01 Aralık 2007, 22:38:54 »
Janbi ne güzel kitaptır değil mi "Sınırsız Güç" ve onun devamı "İçinde ki devi uyandır".

janbi

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #8 : 02 Aralık 2007, 01:38:01 »

 Yonca hanım ben malesef henüz okumadım bu kitapları.Lakin en kısa zaman da edineceğim zira bilgiler gerçekten çok değerli.Alkalik ve asidik besinleri ararken bu alıntıyı buldum nette.Ki Mert hocamızın bu ay önerdiği kitapta bu kitap.Bir paralellik oldu.Almadan okumadan olmaz artık :)

janbi

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #9 : 27 Aralık 2007, 22:19:40 »

 www.kişiselbaşarı.com sitesinden  Anthony ROBBİNS - sınırsız güç kitabından alıntılarla güzel bir animasyon eğitimi.

 İleri geri tuşları ile sayfa içerisinde ilerliyorsunuz.

 http://www.kisiselbasari.com/Animasyon.asp?ID=41

nazlita

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #10 : 27 Aralık 2007, 22:54:00 »
Daha yeni okudum bunlari  ;x

ama zamanlama mukemmel, cok iyi geldi bunlari okumak...Elimden geldigince uyguluyorum ve devam edecegim;

www.kisiselbasari.com' u da inceledim; cok iyi bir kaynak, tanidiklarima tavsiye edecegim.

Sagol varol Janbican!

Çevrimdışı orhan k

  • Kıdemli üye
  • Üye
  • *
  • İleti: 199
  • Karma: +0/-0
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #11 : 28 Aralık 2007, 19:06:53 »
Muhteşem bir yazı,buara bayaa formdasın Janbi tekrar tekrar kutluyorum. ;m<

Çevrimdışı duygupadr

  • Üye
  • *
  • İleti: 132
  • Karma: +0/-0
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #12 : 28 Aralık 2007, 19:18:10 »
Cok begendim Janbi neden et yemiyorsunun gayet guzel,bilimsel bir acıklaması..
Hemen cıktısını alıyorum saol:)
Happiness is when what you think, what you say and what you do are in harmony - Gandhi

Çevrimdışı deep inside

  • Üye
  • *
  • İleti: 645
  • Karma: +0/-0
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #13 : 29 Aralık 2007, 00:45:14 »
Bunları okuyunca anladım. Başım hiç ağrımıyor maşallah diyorum kendi kendime. Meğer sağlıksız beslenenlerin ağrıyormuş. Bende ayda 100 gram kırmızı et ya yiyorum yada yemiyorum. Süt hiç içmiyorum. Yalnız süt ürünlerinin light olanlarının normallere göre daha sağlıklı olduğunu okumuştum. Tavuk yemiyorum, çok hormon ihtiva ediyor. Et olarak sadece ızgara balık tercihim. Alkol, sigara,kola kullanmıyorum. Az uyuyorum. Bitki çayı tüketiyor, bir şey yerken hep sağlığımı düşünüyorum. Sebze yemekleri ve salatalar vazgeçemediklerim. Severek yapar yerim. Kekik suyuda çok faydalı olduğundan tüketirim.

Sağlığımız yarınımız, dikkat edelim.

« Son Düzenleme: 29 Aralık 2007, 00:48:05 Gönderen: aysegu1 »

Çevrimdışı duygupadr

  • Üye
  • *
  • İleti: 132
  • Karma: +0/-0
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #14 : 29 Aralık 2007, 13:36:58 »
Dun sadece goz gezdirmistim meger cok kısıtlı ele almısım yazıyı et yememenin bilimsel acıklaması derken.. print out alıp yolda okudum cok etkileyici tekrar tesekkurler ;n
Happiness is when what you think, what you say and what you do are in harmony - Gandhi

Çevrimdışı ş.deniz

  • Kıdemli üye
  • Üye
  • *
  • İleti: 6
  • Karma: +0/-0
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #15 : 29 Aralık 2007, 18:06:08 »
                  Teşekkürler Janbi.Et ve süt ürünleri ile ilgili tüm soru işaretleri kafamdan silindi diyebilirim.
             

janbi

  • Ziyaretçi
Ynt: Anthony ROBBINS`in SINIRSIZ GÜÇ adlı kitabından
« Yanıtla #16 : 30 Aralık 2007, 00:05:41 »
 Ben sizlere teşekkür ederim arkadaşlar.

bazı konular aydınlandıkça diğerleri soru şeklinde karşımıza çıkıyor
bir konuyu çözdükce o konu başka sorulara vesile oluyor :)
sindirim sistemi öyle karışık öyle harika bir sistemki.
uzun süredir besinlerin mide de kalış sürelerini kovalıyordum.
çıkış noktam da bu yazı idi.
yani bu yazının akabinde bazı konular kafama takılmıştı
bu akşam bir tıp fakültesinden bir arkadaşla bilgilerimizi paylaştık.
bu konu hakkında da çok güzel veriler verdi.
besinlerin mide de kalış süreleri konusunda daha doğru dürüst bilgilere sahip olmak benim gibi fiziksel bedeni ile mesleğini icra eden  , yoğun olarak spor ile ilgilenen bir insan için çok önemli.
önem verdiğim bir konu idi
bundan sonra beslenme programları çıkarmak , kendi üzerinde deneyler yapmak çok daha güzel olucak.


gerek internette gerek ise farklı kitap ve kaynaklarda o kadar çok kirli bilgi var ki.
bunlar arasından doğruları süzebilmek de çok keyifli.

bu yazı gibi küçük bir kıvılcım akabinde çok güzel sorgulamalara , bilgi kazanımlarına vesile olabiliyor.
sizlerinde bu yazı sonrası aklınızı farklı sorular geldi ise, farklı araştırmalara daldıysanız , farklı bir bilinç verdiyse ne mutlu vesile olan bana ne mutlu anthony robbinse :)
« Son Düzenleme: 30 Aralık 2007, 00:09:22 Gönderen: janbi »