Evlilik Gerçek mi?
Hayalleri kurulan evlilik… İlla o beyaz gelinlik ve sonradan hayatımıza giren tek taşlı evlenme teklifi etme törenleri…
Mutlu yuva… Mesut yüzler, besili ve akıllı çocuklar…
El ele tutuşmuş bir kızları bir de oğulları olan ideal aile tablosu…
Mutlu aile genelde iki çocuklu olur reklam afişlerinde… Biri kız, biri erkek… Her şey eşit… Gülümseyen bir anne, ütülü gömlek giymiş bir baba… Sarmaş, dolaş olurlar, kumsalda koşarlar, herkesi kandırırlar.
Sevişmenin yasal şartlarla korunma hali dışında,- ki bu kimilerinin önünü de kesmiyor- evlilik aslında hepimize “tek doğru” olarak dayatılan sistemin bir parçası… Aynı zamanda ahlakın da ta kendisiymiş gibi gösteriliyor, herkes çatır çatır evlenirken yine de yozlaşıyoruz tüm dünya olarak… Hani ahlak?
Evlilik hikayeleri o kadar benzer ki birbirine… Her evde baskın bir kişilik, her evde rutin bir düzen, kimisi heyecansız, oyuncak ayısıyla uyusa daha mutlu olabilecek insanlar… Modeller birbirine benzedikçe doğru olan da bu gibi geliyor herkese… Doğru olan mutsuz etmeli mi insanları? Ancak amaç sadece evlilikse ve kendisine suni bir kutsallık verilen aile yaratılmışsa kimin sorgulamaya gücü yeter? Ses çıkarmadan aslında içinde hiç ışık yanmayan evlerde yaşayıp gider insanlar… Hiç sevmediği biriyle aynı yatakta yirmi yıl, otuz yıl uyumak zorunda kalabilir. Kimisi için sebep sadece o evliliğin yıkılmaması, kimisi için boşanmış kadın olmamak, kimisi için bir sonraki kadının da nasılsa aynı olacağıdır. Ne kadar samimiyetsiz…
Toplumun koyduğu gerçek olmayan ama doğruymuş gibi görünen modellere göre kendini mutsuz etmeyi seçmiş insanların, kendilerinden daha iyi bir nesil yetiştirebileceğini sanmıyorum. Hele ki günümüzde mutsuzluk neredeyse hepimizin yarasıyken… Saatler, günler, aylar bize yetmezken aslında huzur bulmamız gereken o evde bizi kahırlarda bırakmaya kimin ne hakkı var?
Evlilik çöktü çoktan. Asırlar öncesinin modellerini, bugün hayata tutunmaya çalışan insanların üstünden ayakta tutmaya çalışmak büyük bir acımazsızlık… Kanunlarla bile korumayan çiftler, bir zamanlar delice seviştikleri insanlarla birer düşman haline geliyor o soğuk mahkeme salonlarında… Artık aşk her şeye yaramıyor. Aşktan daha önemli şeylerin olduğu bir dünyadayız, masallar gerilerde kaldı… Gerçekler öğrenildikçe, doğrular bitiyor peşi sıra…
Evliliği bir peri masalının sonu ve başka bir aşk masalının başlangıcı gibi göstermek artık tamamen gerçek dışı… Evlilik aşkla başlayabilse de, ne yazık ki sadece aşkla yürümüyor. Kendine bile saygısını yitirmiş insanlar çoğalırken, aşktan sonra sevgi saygı gelir lafını hayata geçirmelerini beklemek ise şaka gibi ve aynı zamanda evlilik bir delilik hali gibi…
Neden herkes yakınıyor evlilikten? Bu kadar derde sebep olan bir kurumun başrollerinden birini kapmak için uğraşıyor ve evlenmemiş olanlar neden hayatlarındaki en büyük görevi yerine getirmemiş olmaktan dolayı üzüntü içindeler? Peki, kim bize öğretti, birini nasıl sevmemiz gerektiğini, durmadılar ve neden sevmemiz gerektiğini… Belki bu yüzden bize göre yanlış insanları seviyoruz… Bir sürü zırvayla doldurdular kafamızı…
Evliliklerini kabul edilebilir ve yaşanabilir düzeyde tutanlar dışında, herkesin evlenmek zorunda olmadığına inanıyorum, inanmakla da kalmıyor, evlenmek istemeyenleri destekliyorum. Hatta bazıları hiç evlenmemeli… Evlilik riskini taşımak istememek bir özgürlüktür. Evlilik gerçekten büyük bir risktir. İster aşkından geber, ister mantık evliği yap, ister görücü, ister bakıcı usulüyle evlen… Hepsi aynı kapıya çıkar en sonunda…
Evlilik yedi sülalenin onayıyla olur hep, boşanmaya kalktığında da yedi sülalen ve kanunları ikna etmen gerekir. Başlaması, yaşaması ve bitirmesi en zor ilişkidir evlilik… Kendini sevgili sanırken birden sözleşme maddesi haline gelirsin… Kumsallarda el ele koşarken, birden kendini birbirinden korumak zorunda kalırsın. Evlilik hayat boyu yaşadığın tüm acıları, sevinçleri saklar içinde, birbirine kenetlenmek zordur o çalkantıda, Voltran ‘daki gibi kolay olmaz o işler… Olmuş gibi yapmak da bizim içimizde fırtınalar koparmaya yarar sadece… Kutsal aileler anti demokratik, genellikle ata erkil bazen de ana erkil ve aynı zamanda güçlerin çatıştığı bir sistemdir… Üstelik o evin yavrularına da modeldir… Bizler hepimiz o modellerin kopyalarıyız…
Yıl hazır 2009’ken evlenmeden önce ciddi şekilde düşünmenin gerektiğine inanıyorum. Buzdolabını ben aldım, haydi sen de halıları al demekle bitmiyor işler… Gün geliyor, buzdolabı soğutmuyor, halılar da ısıtmıyor çünkü…
Yaşanması ve yürütülmesi zorunlu, bu kadar sıradan bir ilişkinin dünyayı mutluluğa boğacağını ve ahlak değerlerini yükselteceğini düşünmek benim aslında bir pembe tavşan olabileceğimi düşünmek kadar gerçek dışıdır.
Demek ki doğru olduğu iddia edilenin değil de gerçeğin peşinde olmaktan başka yapacak bir şey yok. Gerçek özgür yapar herkesi… İnsanlık koşulsuz sevmeyi öğrenmedikçe ne aşkta ne de evlilikte bulabilecek ışığı…
Pınar Korkmaz