Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Gönderen Konu: QUO VADİS?  (Okunma sayısı 1765 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı mine

  • Üye
  • *
  • İleti: 453
  • Karma: +0/-0
QUO VADİS?
« : 04 Şubat 2012, 11:52:28 »
                       
              ''Quo vadis'', türkçeye '' Nereye gidiyorsun?'' olarak çevrilen Latince bir cümledir. Bu soruya aradığımız yanıt, hem sondur, hem de başlangıçtır. Nereden ve Nereye soruları bizi sonsuz bir yolculuğa çıkarır. Zaten, '' Felsefe yolda olmaktır '' denir.  Yaşam  ise bir yolculuktur. Yaşamın hakkını verenler için bir aydınlanma ve kendini yenebilme yoludur.  Nietzche şöyle der, '' Hayat, bana şu sırrı verdi, bak dedi bana, ben her zaman kendi kendini aşması gereken şeyim. ''

                Quo Vadis sorusu günümüzde gerek insanlık gerekse birey bazında sorulduğunda; cevaplar çoğunlukla olumsuz yönde olacaktır. Oysaki en zor ve kötü koşullarda dahi umut hep vardır. Yeni girdiğimiz binyılda çevremizde rastladığımız olumsuzlukların yanında; görmek isteyen gözlerle bakabilmeyi başarabilirsek aydınlanmayı arayan, çabalayan, '' insan gibi insan '' sayısında da ciddi bir artış olduğunu görebiliriz. Gerçek insanlar, kalabalıkları derin uykularından uyandırmaya çalışacaklardır. Çoğunluk o basit, '' al gülüm ver gülüm '' şeklindeki sanal hayatlarını seçeceklerdir, ancak amaç içlerindeki bataklığın yüzeyine yakın nadir olan tohumlara ulaşmaktır. Zamanı gelene yeni bir şey öğretmek ya da aydınlatmak değildir amaç, sadece hatırlatmaktır.

                 Sokrates, 2500 yıl önce idam edilmeden önce, savunmasında şunları söyler:

                  Yavaş olan ve dürtülmesi gereken bir atı andıran insanlığı yerinden oynatmak için Tanrı'nın tebelleş ettiği bir at sineğini kolay kolay bulamazsınız. Ben Tanrı'nın devletin başına tebelleş ettiği bir at sineğiyim. Her gün her yerde dürtüyor, uyarıyor, azarlıyorum, ardınızı bırakmıyorum. Benim gibi birini bulamıyacaksınız yargıçlar. Onun için beni esirgemenizi, Tanrı size acıyıp, benim yerime başka bir at sineği gönderinceye kadar kendinizi benden yoksun bırakmamanızı salık veririm. Yaşamınızın geri kalan bölümünde uykuya dalarsınız yine!

                   Tarih, Sokrates gibi, Hallacı Mansur gibi, Hz. İsa gibi onlarca yol göstericinin acı içerisinde ölümünü kayıt etmiştir. İnsanlık, onlar için canını feda edenleri yüzyıllar sonra fark etmiş ve geç de olsa değerlerini verip, ölümsüzleştirmiştir. Nereye? sorusuna yanıt arayıp, herkes gibi olmayan ve kendi gibi olmayı seçen yolda olan gerçek insanlara düşen pek çok şey vardır.

                    Öncelikle, nereden yola çıktığımızı ve nereye gittiğimizi düşünelim. Bilinçle yola koyulalım. Bir adım atınca gerisi gelecektir. Yeter ki durmayalım, durmak gerilemektir. Zorluklardan yılmayıp, kolayı seçmeyelim. Kestirme yol sadece günü kurtarır. Bu dünyadaki amacımız günü kurtarmak değil, hayatı yüceltmektir. Aşın kendinizi ve ''Öz'' ile birleşin. Tanrı'ya, onun o, yüce aşkı ile ulaşabiliriz.

                     Bir hedef yoktur, sadece sürekli bir gidiş vardır. Sevgi sözde kalmasın, yüreğinizden taşsın, evrene yayılsın. O her yerdedir; Tanrı'yı içinizde bir ürperti ile hissediniz.Geldiğiniz yeri biliniz, bugün itibarı ile yarattığınız farkı idrak ediniz. Bugün bulunduğunuz yeri objektif değerlendiriniz. Buda der ki, ''Eğer aydınlanma ile arana Buda girerse, Budayı da öldür.''


                    ''  Senin Tanrın senin aynandır ve sen O'nun aynasısın. Ben sendeyim ve sen de bendesin. Benim kalbimin formu her şeyi kapsar, o Hıristiyan'ın manastırı, putperestin mabedi, gazellerin çayırı, hacıların kabesi, Musa'nın kanunun altarı, sadıkların Kuranıdır.Aşk benim imanımdır.'' (İBNİ ARABİ)


Yazı:  Berk YÜKSEL