Bir hikaye okumuştum. “Başak”a böbürlenen “çınar” ağacı ile ilgili. “Ben senden daha büyüğüm, daha güçlüyüm. Köklerim taa en derinlerde, dallarımsa gökyüzüne uzanıyor. Sen ise ufacıksın, incecik bir gövden, cılız köklerin var” derdi çınar başağa. Başak ise çaresiz, üzülürdü duyduklarına.
Bir gün o kadar şiddetli bir fırtına çıktı ki, hortumdan, tozdan dumandan göz gözü görmez oldu. Fırtına dindiğinde bir de baktılar ki insanlar, koskoca çınar devrilmiş, sökülmüş tüm kökleri topraktan. Başak ise hiç hasar almamış tüm olanlardan. Sadece rüzgarla bir o yana yatmış bir bu yana. Her seferinde ise toparlanmış, eski haline dönmüş, fırtına sonunda da dimdik ayakta.
Eskiden ben de hayata karşı, değişimlere karşı bir çınar gibi dikilmeyi, değişmez kökler salmayı marifet zannedenlerdendim. Zamanla fark ettim ki sadece “esnek” olabilmek gerekliymiş. Tıpkı bir başak gibi. Olanlara karşı direnmek yerine, aslını yitirmeden eğilip bükülmek; değişime direnmemek: anahtar belki de budur.
Yoga da tam bu farkındalık hareketi başladığında yakınımdaydı. Zihinsel esneklik için fiziksel esnekliğin bir araç olduğunu düşünürdüm, yanılmamışım. Teşekkürler Mert hocam.
Merhaba.