Ego'yu tanımak ve ego ile haşır neşir olmak bence zorlu bir yolculuk gibidir. İtiraf ederim ki ben egosu olan biriyim.
ve hatta hayatım boyunca bana deneyimler yaşatmış, bazen ağlatmış bazen güldürmüş, bazen de öfkeden deliye döndürmüş bir ego sahibi biri. Herşeye rağmen ben egomu yine de seviyorum. Çünkü o benim en güçlü, en yakın ve en janjanlı öğretmenim. Kendimle ilgili birçok şeyi keşfetmeme neden olan bir görünmez EL. Bu konuyla ilgili bir deneyimimi sizle paylaşmak isterim.
Geçmiş günlerden bir gün, sevgili egomla yine başbaşa ve yine mücadele içindeyiz. İpin bir ucunda o bir ucunda ben karşılıklı çekişip ve çekiştirip dururken, mücadelenin sonunda maçı dostluk kazandı. Nasıl mı? Hiç kolay olmadı diyebilirim ama sonunda başardık. Bunu o ve ben birlikte başardık. Günün sonunda kazanan bir şekilde dostluk oldu. Bu elbette ki egomu sıfırladım anlamına gelmiyor. Aksine, her zaman çeşitli şekillerde, kıyafet ve tip değiştirerek karşıma çıkmayı ve bana yeni şeyler öğretmeyi çok seviyor. Bende onu geri itmeden dersleri almaya devam ediyorum, en önemlisi de bir EGOM olduğunu kabul ederek onu anlamaya çalışıyorum.
yine böyle bir günün sonunda içime döndüm ve sordum.
soru: " Bunları neden yaşadım?"
cevap:"Yüksek egoyu deneyimledin"
soru: "Egomu yenmek için ne yapmalıyım?"
cevap: "Bu bir savaş değil, egonu sev"
Bu egonu sev cümlesi benim hayatımı çok değiştirdi. Egoyu fethedilmesi gereken bir toprak gibi ya da savaşılması ve alt edilmesi gereken bir düşman gibi görmek bana şaşırtıcı gelir hep. Maddeyi deneyimlemenin en büyük ölçüsüdür BEN'lik duygusu. Sonsuz yücelikteki bir ruh, sınırlı bir bedenin içine sığmaya çalışıyor ve o sınırlılıklar içinde, içinde Yaradanın sonsuzluğunu yaşatmaya ve yaratmaya çabalıyor. İnsanların birbirine ayna olduğu zamanlarda öfkeye kapılmadan farkında olunması gereken şey içimize dönmek ve onunla iletişime geçmektir diye düşünmekteyim.
ilk yazıdaki ""Marifet egoyu silmek değil bilmektir." Hacı Bektaşi Veli sözü, sanırım birebir deneyimlediğim şeye güzel uyuyor.
sevgiyle...