Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Gönderen Konu: RUHUN KALEME DÖKÜLDÜĞÜ ANLAR  (Okunma sayısı 1513 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı nermin

  • Üye
  • *
  • İleti: 310
  • Karma: +0/-0
  • Cinsiyet: Bayan
RUHUN KALEME DÖKÜLDÜĞÜ ANLAR
« : 21 Ocak 2011, 20:01:00 »
Uzun çoraplı Kız Pippi ile Cincin Adası'ndayım. Koleksiyonlarımıza katacak değişik nesneler topluyoruz. Benim çoraplarım beyaz danteli, çabuk kirleniyorlar annem kızacak ve ben Pippi'ye imreniyorum. Ama onu nasıl sevdiğimi bilemezsiniz. Bizim 'Bacaksız'la tanışsın birlikte okula gidelim istiyorum ama Pippi bu fikre yanaşmıyor, zaten Bacaksız da Pippi'yi kıskanıyor.


  Kırmızı bir balonum olsun istiyorum ama kimse onu elimden almasın ve o da uçup gitmesin, ama tüm balonların er ya da geç patlayacağını öğreniyorum vazgeçiyorum, sonra Şeker portakalı geliyor aklıma ve beni ağlatmayı başaran bu erkek için üzülüyorum. Belki ilk defa ona ağlıyorum.


  Geceleri bahçemizdeki agacın bir dilek ağacı olduğunu düşünüyor ve uyuduktan sonra başka diyarlara yolculuğa çıkacağıma inanıyorum dallarına konarak. Kimbilir belki de gidiyorum masalların diyarına. Tüm o periler, prensesler, krallar ülkesine...


  Ne zaman üşüyerek uyansam kibriçi kız geliyor aklıma camdan bakıyorum, göremiyorum onu. Sırf bu yüzden sevmem noelleri. Ya o gelir aklıma ya da bir kış gecesi anne ve babasını kaybeden ve soğuktan donan küçük kadınlar. Daha sonra 'sefiller' girecekti hayatıma 'kimsesiz çocuk'la tanışacaktım. Ve daha çok şeyden nefret edecektim.


  İnsanlardan sıkıldığımda kendimi 'Beyaz Yele'nin sırtında bulacaktım. Dört nala koşacaktık. Hem sonra gülibik vardı onunla da dertleşecektik daracak kümeste. Dalmaçyalılar beni yardıma çağırdığında koşacaktım ve onları o cadının elinden kurtaracaktım. Ama hayvanlara ne kadar yardım edersem edeyim küçük yaşta yanlışlıkla yuvalarını bozduğum kuşları unutamayacak ben de Ömer Seyfettin gibi 'ilk cinayet'imin ağırlığını taşıyacaktım.
Kaşağıyı kimin kırdığını bildiğim halde söyleyememiştim, ispiyonculuk kötüydü peki ya susmak...
Böyle zamanlarda içimdeki sıkıntıdan kurtulmak için maceralara girişirdim seksen günde dünyayı gezer, denizin altına inerdim fersah fersah, ıssız adalara düşer sonra mahalleye gelir ve Pal Sokağı'na uğrardım. Bazen de Gizli Bahçeye dalardım.
 
  Ah bir de Tom Sawyer vardı. Sanırım ona daha çitleri boyadığı zaman aşık olmuştum. Tüm misketlerimi biriktirip onunla konşmaya fırsat olsun diye onları takas etmeye hazırdım. Saçları örgülü sarışın kız aramıza girecekti ama o kızı da sevecektim çocukluk işte.


  Ah daha o kadar çok isim vardı ki oyun bahçemde. O kadar başka diyarlar vardı ki çocuk kalbimde. Ben büyüdüm dediğim gün abimin okuduğu bir kitabı aşırmıştım 4. sınıftayım ve roman 'Don Kişot' işte o zaman anlamıştım asla büyümeyeceğimi ve tüm kahramanlarımın çılgın olacağını. Açmıştım savaşımı yeldeğirmenlerine.


    Bundan sonrası başka bir günün konusu, çocukluğum Can Yayınları'nın çocuk serisi (bavul gibi beyaz bir kutuda bir sürü kitap) ve ilkokul kitaplığımızdaki kitaplarla geçmişti. Ah bir de gazetelerin ekleri vardı. Ayşecikler, Robin Hood ve diğerleri. Anneme aldırttığım kitaplar vardı bir de her kırtasiyeye gidişimde bir tane aldığım Ömer Seyfettin, Gülten Dayıoğlu, Kemalettin Tuğcu kitapları ve nicesi...


    Başka bir gün de size ilk gençliğimi anlatırım ben artık büyüdüm diyerek elime 'Gazap Üzümleri'ni aldığım günü.